İnsanoğlu Hayatı Boyunca…
* 130 bin kilometre yol yürüyor.
* 90 milyon kelime konuşuyor.
* 18 yıl ayakta duruyor.
* 2 yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılıyor.
* 25 bin beygir gücü enerji harcıyor.
* 300 ton ağırlık kaldırıyor.
* 105 gün suda kalıyor.
* 26 yıl uyuyor.
* Ortalama 2 yıl telefonla konuşarak geçiyor….. vb… liste uzuyorrr gidiyor daha neler neler var hiç düşünmeden harcayıp geçirdiğimiz..
mesele uzun yaşamak mıdır, yoksa yaşadıklarımızda bir tat bir anlam yaratmak mıdır .
bedenin yaşı ile ruhun yaşı nasıl dengede tutulabilir.
”Zaman maddeye var, ruhun zamanı olmaz”… desek hatamı olur…
İç dünyamız ve dış dünyamız diye tanımladıklarımız şayet birbirine uymuyorsa, sonuç traji komik bir görünüm sergiliyor. Bazen bir bakıyorsunuz çok hoş bir bayan salınarak geliyor, harika bir vücut, son moda kıyafetler, uzun havalı saçlar…Fakat yaklaşıp da göz göze geldiğinizde ifade ortaya çıkıyor. ruhunun saati 18 lerde durmuş.. bedeni ise altmışlarda …
Zaman acımasızca akarken onu yakalamak için yaptıklarımız işlerimiz güçlerimiz ruhumuzu geride
artık yaş kavramını bu çerçevede değerlendirir oldum ..
Bazı uzmanlar içinizdeki çocuğu öldürmeyin sevindirin falan diyorlar ya; ben onlara katılmıyorum ve hatta ”içinizdeki çocuğu büyütün” diyorum.Büyüsün ki ruh ve beden, varlığından hoşnut olsun .MUTLU OLSUN. Aranıp durmasın bir geçmişe bir geleceğe mahkum olmasın ve ANI olduğu gibi yaşayabilsin..
Geçmişin yargıları ve geleceğin korkuları ile yaşayan kişi, anını yaşamak konusunda tercih yapmak zorunda kalıyor ve ağır basanda geçmişin veri tabanında çalışan, korkulu gelecek senaryoları oluyor. Bu vesile anda kalınamayınca yaşanacaklar sürekli erteleniyor, içimizdeki çocuk bir türlü büyüyemiyor.
Yoğun iş temposunda yaşayan 200 kişiye isdihdam sağlayan sanayici bir arkadaşımın yaş günündeyiz.. Kendisine ”şu anda gözlerini kapatsan nerede ve nasıl olmak isterdin” dedim.. şöyle bir gözlerini kapattı ve düşündü .. sessiz bir adada yanliz kalmak isterdim .. hızlı koşuyorum ruhum geride kaldı onu beklerdim gelene kadar ” dedi.. varın durumu siz değerlendirin..
birde şuna bakalım; insanın madde değeri;
* Bir insanda 7 kalıp sabun yapacak kadar yağ bulunuyor.
*Orta boy bir çivi yapacak kadar demire sahip.
* Bir kahve fincanını dolduracak kadar şeker bulunuyor.
* Küçük bir tavuk kümesini badanalayacak kadar kireç var.
* 2000 kibrit yapacak kadar fosfor bulunuyor.
* Ufak bir topun atımına yetecek barut için potasyum var.
Ne kadar kötü gözüküyor değil mi?…
Dengeyi nasıl bulacağız? hem bedenen hem ruhen nasıl aynı zamanı yaşayacağız…temel soruda bu olmalı bence..
Hem dengeli beslenmek spor yapmak bilinçli tasarruflarda bulunmak hemde neşe ve mutluluk içerisinde yaşam amaçlarımızı gerçekleştirmek, … kulağa ne kadar hoş geliyor. söylemesi kolay hayata geçirmesi zor olanlardan:))
Geleceğimizi yaratma konusundaki yanlış yaklaşımlar şanssızlık, kadersizlik gibi söylemler rastlantılardaki çözümsüzlükler…vs.vs bence hep saklandığımız kendimizi kendimize haklı çıkardığımız kaçış noktalarımız…
Oysa bu gün yasananlarin dünün hayalleri oldugunu anladiginizda nedenlerle sonuçlari zaman perdesini kaldirarak irdeledigimizde yada idrak ettigimizde zaman makinesini kullanabilir hale geliyorsunuz ve bir sonraki dilimi anlayabiliyorsunuz… bir anlamda gelecek size gelmis oluyor…
”Bir insanin Olus’u, durumlar ve yasamindaki olaylardan meydana gelir. Bu sebeple hayatimiz, birbirine paralel iki hat üzerinde ilerler, birincisi olaylar (…) bize dogru akan ve birbiri ard?na olusan sartlar, digeri ise ruh halimizi ve duygularimizi tetikleyen iç dünyamizda, çogunlukla bilinçsiz bir sekilde yükselen “durumlar”dir.Eski Yunanlilara göre, kisinin içsel durumlari ile disindaki olaylar arasinda bir neden-sonuç iliskisi vardir. Bir insanin kaderinin, insanin iç dünyasinin, Olus’unun yansittigi bir görüntü olduguna içten inaniyordu.Yasaminda olusan olaylarin türü ve dolayisiyla yasamin kalitesi, düsüncelerin niteligine ve yaradilis durumlarina baglidir. Dolaysyisi ile yasam olaylardan olustugu kadar, hatta çok daha fazlasiyla, ruhsal durumlardan olusmustur.
Homeros öncesi çagda bilge yalnizca engin deneyimleri ve bilgi zenginligi olan biri degildi, ayni zamanda bilinmeyeni açiklayan ve gelecegi de bilen kisiydi. Yunanlilara göre bilinmeyeni söylemek, gerçek bilgi ve ayni zamanda da sanatti.Kisinin kendi içine bakmasi, dünyayi tanimasinin anahtaridir, bu durum ayni zamanda onu olaylari anlamaya ve öngörüye götüren yoldur. Kisinin duygusal durumlari, aslinda görünür hale geçmek ve kisinin basina gelmek için firsat kollayan olaylardir.”TANRILAR OKULU
Bu söylemlerin üstüne tek bir cümle bile kurmak mümkün degil. kendi içinden kisa bir alınti daha;
”insanin en büyük yanilsamasi, bir gelecegin[n oldugu fikridir. Halbuki siradan bir insanin aslinda bir gelecegi yoktur. Görünenler ötesinde, o hep yalnizca geçmisiyle karsilasirlar
-Sen sonuç haline geldiginde, dünya sebep haline gelir.”
Bir seyleri merak etmeye baslayinca o bilgiye ait verilerde önünüze dökülüyor sanki..saka gibi oyun gibi geliyor insana karsilastikça fark ettikçe.
ilahi düzen içerisinde, bu düzenin kurallarini fark edebilir ve ona uyumlu olmayi görev bilirseniz, yolda açik oluyor gelecekte yaninizda ilerleyebiliyor.Tabi bu pekte öyle kolay olabilen bir sey degil, esyanin hakikatini idrak etmek her varligin en büyük istegi ve hayat amaci.
Durum bu ise olaylar (sebepler) yasanirken suurumuzda ki; (idrak edemedigimiz hakikatlerin) buna dayali sonuçlarda olusuyor.
”Zaman perdesi ile örtülmüş” olan bu sonuçlarda zamanin geçmesi ile , yasanirken, bizi hayretlere düsürebiliyor..yada sebeplerle olan bagini kurmamizi engelleyebiliyor.
Tabii sadece zamana bagli bir farkindalik son derece yavan kalacaktir.. Oysa bilgi+tecrübe+zaman =farkındalık daha anlamli olacak sanrim.
Bazilarimiz insanlarin yaydiklari etkiyi çok çabuk hissedip dile döküveriyor , bence bu önce nasip-lütuf sonrasinda da talip-tefrik-çaba ile elde edilecek bir beceri..
iste o zaman kisi: suurda sebepler neticesinde olusmus olan , sonuçlari-olaylari-basa gelecekleri algilayabiliyor, nasibince de dillendirebiliyor..
Bu durumda iseniz, tohumdaki agaci görebiliyorsunuz. durum böyle olunca zaman mekan görece kavramlar haline geliveriyor
Diyeceğim o ki ; topraktan geldik toprağa gideceğiz, ruhumuza nakşettiğimiz tecrübelerimiz ise gerçek yaşımızı belirleyecek
, şimdi sorarım siz kaç yaşındasınız
bir yıl daha geçiyor, umarın 2013 başı ve sonu itibarı ile size güzel tecrübeler getirmiş olsun… iyiler cepte kötüler geçmişte kalsın…