Konuşmama başlamadan önce, bu güzel zirveyi organize eden AIESEC’e ve Kadının Sesi Zirvesi’ne şahsımı ve çok değerli diğer konuşmacıları davet eden Proje Başkanı Hilal Sevindik ile ekibine teşekkürlerimi sunuyor, zirvenin faydalı geçmesini temenni ediyorum.
Women in Power Projesi çok değerli bir proje ve ülkemizin tanıtımı için çok büyük bir fırsat. Ülkemize farklı ülkelerden gelen genç arkadaşlarımıza, ülkemizi tanıtma imkanı sunuyor bize. Her yıl milyonlarca turistin geldiği ülkemizde ve kentimizde, hemen yanı başımızda var olan iş savaşın etkisiyle ve siyasi bazı gelişmelerin yarattığı olumsuzluklar dolayısıyla çizilen sözde kötü Türkiye imajının büyük bir haksızlık olduğuna inanıyorum.
Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarına baktığımızda ülkemizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK büyük ve çağdaş devrimlere imza atmış, tüm imkansızlıklara rağmen insan hakları ve modernleşme süreci çok hızlı hayata geçirilmiştir.
İçlerinde en önemsediğim devrim ise birçok dünya ülkesinden önce Türk kadınının seçme ve seçilme hakkına sahip olmasıydı.
1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı.
Avrupa’da ise BU
Fransa’da 1944
İtalya’da 1945
İsviçre’de ise 1971 yılında gerçekleşmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, 1925’te Kastamonu’da
“Toplumu kalkındırmak istiyorsak, izlememiz gereken daha emin ve daha etkili bir yol vardır. O da Türk kadınını çalışmalarımıza ortak etmek, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, kadının, bilimsel, toplumsal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapma yoludur.”demiştir.
Bu konuşma ile; kadın-erkek eşitliği ilkesini açıkça ortaya koyan Atatürk, Birleşmiş Milletler’in, 20 yıl sonra kabul ettiği Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 1. ve 2. maddesi ile yayımladığı ilkeleri, çok daha önce dile getirmiştir.
Evet, maalesef günümüzde toplumsal anlamda büyük sorunlarımız var.
Kadına şiddet, tecavüz, cinayet ve çocuk istismarı ne yazık ki ülkemizin ve gelişmekte olan ülkelerin en büyük sorunudur.
Ayrıca kadının üretim ve istihdamdaki konumlanması yeterli seviyelere ulaşamadı. İşte tam da bu noktalarda Women in Power projesi sizlerle büyüyecek, gelişecek ve ihtiyaca parmak basıp, sorunları bir potada eritecek bir proje çalışmasıdır. Bu vesileyle bu projeyi gerçekleştiren ve katkı koyan tüm paydaşları şahsın ve tüm meslektaşlarım adına bir kez daha teşekkür ederim.
17 Ocak 2016 günü göreve geldiğimde Makina Mühendisleri Odası’nın Antalya Şubesi’nin ilk kadın başkanı olarak bir ilki başardım. Basınımızda da büyük bir ilgi gören bu başarı, aslında kadınların ülkemizde yönetim kademesinde pek de görev almadığını gösterdi bizlere.
Ülkemizde ve kentlerimizde faaliyet gösteren birkaç kadın örgütü dışında erkek egemen bir toplumda siyasette ve iş dünyasında maalesef Türk kadınının temsil oranı çok düşük seviyelerde…
Meclisteki güncel rakamlara baktığımızda kadın milletvekili sayısı 104. Yani yüzde 16. Bu oran ne yazık ki son derece yetersiz.
Mühendisler olarak kendi alanımızda bir değerlendirme yapacak olursam; TMMOB’un 24 odasının toplam 540 bin üyesinden sadece 120 bini kadın.
Makina Mühendisleri Odası’nın 100 binin üzerindeki üyesinden sadece 10 bin civarında üyesi kadınlardan oluşuyor.
Antalya Şubemizde ise bu sayı 300’lerde. 2 bin 500’den fazla da erkek üyemiz mevcut.
Bu rakamlar kadınlarımızın mühendislik alanında da istenilen seviyelerde olmadığını gösteriyor bize.
Bu noktada Atatürk’ün ;
‘Bizim toplumumuz için ilim ve fen lazım ise, bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmesi lazımdır’ sözünü hatırlatmak istiyorum.
Kadınların iş hayatındaki dejavantajlarını düşündüğümüzde, öncelikle aile sorumluluğunun tamamının kadına verilmesi bir dezavantaj.
Burada biz yetişkinlere önemli bir sorumluluk düşmekte ve yetiştirdiğimiz çocuklara toplumsal cinsiyet eşitliğini onlara yüklediğimiz misyonlar ile daha bu yaşlarında vermeliyiz.
Toplumda erkek ve kadın eşittir ancak farklı sorumlulukları paylaşırlar.
İş hayatında ise; kadın ve erkek eşit olmalıdır.
Kadının kadına bakışı, örgütlenmesi bu yolda en önemli adımlardan biridir.
Kamu ve özel sektörde kadına destek olucu teşvikler getirilmeli. Rol modeller desteklenmeli ve arttırılmalıdır.
Biz ne kadar güçlüysek kendi yolumuzu o kadar açabiliriz. Yeter ki, kariyer planlarımızı yapabilecek, fırsatları görebilecek kadar donanımlı ve talipkar olalım.
Kadınlar ve erkekler olarak aynı toplumda yaşıyoruz ve birbirimizi tamamlıyoruz.
Kadın hayal edebilen, hayal ettiğini hayata geçirebilen, çocukları için stratejik planlar yaparak hayatlarını kurmasını sağlayan toplumun en önemli bireyidir.
Daha özgür, daha demokratik ve daha adil mücadele, kadınların örgütlenmesiyle gerçekleşebilir.
Bilim ve teknoloji alanında gösterdikleri başarılarla isimlerinden söz ettiren Türk kadınlarımız arasında yer alan ve
Einstein ile aynı listede yer alan Prof. Dr. Feryal Özel’i,
teknoloji denince akla gelen Ayşegül İldeniz’i,
dünyada yüz naklinin ilk güvesini atan Doç. Dr. Betül Gözel Ulusal’ı,
ABD’nin elektronik çöpünü dönüştüren Nurgül Yavuzer’i,
Microsoft’un ardından dünyanın en büyük ikinci yazılım şirketi olan Oracle’da Kıdemli Tasarım Direktörü olarak çalışan Aylin Uysal’ı,
Pilsiz giyilebilir kalp çipi ve cilt kanserini teşhis eden bir cihaz geliştiren, Harvard Üniversitesi’nin genç akademi üyeliğine seçilen ilk Türk Canan Dağdeviren’i
Saygıyla selamlıyorum.
Kadınların her alanda eşitçe var olabilme mücadelesi, aynı zamanda ülkelerin de özgürleşme mücadelesidir.
Kadınların toplumsal yaşamda, ekonomik ve siyasi alanda daha şiddetli bir sömürü ve eşitsizliğe tabi kalması, sadece kadınların değil, ülkenin geleceğini düşünen herkesin ortak sorunudur.
Ve diyebilirim ki eşit, özgür, demokratik ve adil bir Türkiye, kadınların örgütlü mücadelesi ile başarıya ulaşacaktır.
Biz maalesef 35-40 yıldır gelişmekte olan ülkeler statüsünden çıkmayı başaramayan bir ülkeyiz. Neden çıkamıyoruz?
Nitelikli insan gücü sıralamasında ülkemiz çok gerilerde. Nitelikli işgücü eksikliğinin artması, ekonomik büyüme önünde önemli bir sınırlayıcı etken. Dolayısıyla, bu eksikliği ortadan kaldıracak önlemlerin alınması gerekiyor. Bu kapsamda eğitim ve istihdam arasındaki denge sağlanmalıdır.
Hindistan’a baktığımızda yalnızca okuma yazma oranı bizim ülkemize göre yüzde 20 geride ama dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olmaya aday. Bunu yalnızca bilişim sektöründe yarattığı fark nedeniyle başaracak.
Peki, bizim ülkemizde bu potansiyel yok mu?
Üstün yetenekli çocukların sayısı çok yüksek ancak ülkemiz genelinde çok az sayıda üstün yetenekli çocuğa ulaşılabiliyoruz. Milli bir servet olan çocuklarımız keşfedilemediği için toplum içerisinde kaybolup gidiyorlar.
Üstün zekalı kişilerin sayısının bilinmemesi ve bu kişilere doğru eğitim verilmemesi önemli bir zenginliğin yitirilmesi anlamına geliyor. Beyin göçü dediğimiz kavram tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Bu çocuklar, tespit edilip, sahip çıkılmadığında kendilerini anlayan, gerekli ortamları sağlayan ülkelere gidiyorlar”
Şubemiz olarak geçtiğimiz yıl 40 okulda 206 proje ile ilkokul ve anasınıfı seviyesinde MEB ile ortak düzenlediğimiz Mucit Fikirler/Geleceğin Makinaları konulu yarışmayla icatçı çocuklara bir fırsat sunduk.
Unutmayalım ki;
Bilimin ve teknolojinin ışığında daha çok, daha çok ve daha çok çalışmalı, çocuklarımız ve geleceğimiz için üretmeli, daha az tüketme bilincini oluşturmalıyız.
Bu anlamda kadın ve erkek ayrımı yapmadan Endüstri 4.0’a hazırlanmalı, fırsat eşitliğini sağlayarak el ele bir gelecek hazırlamalıyız.
Davetiniz ve bu konuşma fırsatı için teşekkür eder, mühendisler olarak sizleri yürekten desteklediğimizi bilmenizi isterim.