Versiyonumuz

Versiyonumuz

”Sınırsızlık içerisindeki sınırlarımız, kendimizi tanımadaki en etkin kaynağımızdır.”
Veri tabanımızı program ayarlarımızı güncelliyor muyuz, düşündünüz mü?Ben tamda 48 yaşıma girerken düşündüm ve gördüm ki, bir değil 3-5 versiyon
gerisindeyim zamanın…
-Hızım düşmüş,
-Veriler tedavülden kalkmış,
-Virüs wall delik deşik!…
Yani versiyon yenilemek ve kendine yatırım yapmak şart olmuş. Tabii öyle pek de kolay olmuyor bunu anlamak, Birincisi rahatınız kaçıyor, hazır ve güvenli alanlarınız sarsılıyor. İlk başta kendi kendinize engeller koyuyorsunuz… Sonrasındaki uygulamaların getirileri ve katma değerleri, öylesine yüksek oluyor ki; engeller bir anda yok oluveriyor!
Şirketimde de kurumsal çalışmalara başladığımda, o ilk karışıklık devresi, beni çok zorlamıştı.
Hani var ya; tanışır, karışır, barışırsın…
Karışmalar, daha çok niyet ettiğimiz yeni düzey yaşamlarımızda, eskiye ait ön yargılarımızdan kaynaklanır ve yıkım olmadan yapım olması mümkün değildir. Bunun verdiği düzensizlikler, rahatlık alanlarının yani bilinir yaşam koşullarımızın bir nevi tehdit altında olması, bilinmezlik ve yeni yapılanmaların bize vereceği
mücadele ve daha çok çalışmamız gerekliliği kısaca canımızı sıkar. Her şeyi tam yoluna koyup da yiyip içip yan gelip yatmak varken, NEDİR BU!…

Ne gerek vardır…
Bugün, hiç bir şey yapmadan beklesek mevcudumuzu korumak için bile çok etkin değişim içinde olmamız gerekiyor. Teknoloji artık zamanın kadranındaki gibi ilerliyor; an be an. Yıllar önceydi; otel sahibi bir müşterim, aynı zamanda üniversitede öğretmenlik de yapıyor. Şantiyede bana “Yeni bir televizyon aldık, son teknoloji, fakat pişman olduk, Ayşen Hanım” demişti. “Oğlum evde olmazsa TV seyredemiyoruz, yanlışlıkla bir düğmeye dokunacak olsak, her şey kontrolden çıkıyor! Hanım da ben de korkar olduk, 6 aydır” demişti. Sonunda kumandanın üzerini bantlamışlar ve bir tek aç-kapa tuşu boşta kalmış; tek kanal ile idare etmişler aylarca… Her yerde anlatıp gülmüştük, o
zamanlar. Versiyon atlamak, öyle pek de kolay olmuyor çağımızda, ille de
bir bilene sormak, danışmak falan gerekiyor… Dolayısıyla günümüzde danışmanlık
almak, kurumsal yapıdaki tüzel kişilerle muhatap olmak, şart olmuş durumda…

Eskiden çok kolaydı. Mahallelerde Fatma teyzeler ya da okuldaki
hocalarımız yeterli olabiliyordu. Şimdi ise artık yatay yapılanma
yerine, dikey yapılanma gerekiyor. Yani uzmanlaşmak, hem de bir
konuda, en sonuna kadar. Bizim çağımızda her şeyden bir miktar bilmek yeterli olabiliyordu. Şimdi ise Google amca sayesinde her şeyden bir miktar haberdar olabiliyorsunuz. Buradaki tek sorun, derinlemesine yapacağınız araştırmalarda, bilgi kaynaklarının
güvenilirliği. Tabi, bir de onu kontrol etmeniz gerekiyor. Ama bunu hangi veri tabanı ve kriterle yapacaksınız? İşte burada onaylanmış danışmanların size maksimum fayda sağlayacağı, kesinlik kazanıyor. Her işi biraz yapanla çalışmak yerine, bir işi tam yapanı seçiyor ve teslim oluyorsunuz, vesselam… Bu yöntem, işletmelerimiz içinde, sosyal yaşamımız içinde geçerli bence artık… Tabi, en önemlisi de aşama aşama uzun bir yol katedilmesi; sabırla, ilmek ilmek işlenmesi gerekiyor. Yılmamak ve tüm çalışanların da katılımları ile gerçekleştirilecek sonu olmayan bir yol…
Sonu olmayan derken, değişim ve gelişim sonsuzdur. İnsanın kendisini eleştirmesi ve dışarıdan kendini görmesi ne kadar zorsa, kurumlarındaki kör noktalarını ve eksikliklerini kendi iç yapılanmasında çözmesi de o kadar zor olur. Aslında dışarıdan bir uzman bunu çok kolay tespit edebilirdiyor, Şerif Hocam. Şöyle: …
-Ahmet Bey!
-…..
-Ahmet Bey!
-…..
-Ahmeeet!

Ahmet, kendisine “Bey” denildiğinde bakmıyorsa, henüz firmadabir kurumsallaşma çalışması
yapılmamış demektir. Yönetim danışmanımla ilk toplantımızda bana kurum kültürünün oluşturulmasının ve yerleştirilmesinin öncelikli işi olduğu söylemişti. Şimdi anlıyorum ki, kültür tabanımızı yeni verilerle yapılandırmak, versiyon atlamamızın temel taşlarındanmış.

Bu yöntemi kendi sosyal hayatıma da uyarlamaya çalıştım. Bir takım kalıp ve ön yargılarımı
tekrar tekrar sorguladım; iyileştirdim, bir on yılımı planladım, (Tabi, nasipten ötesi yalan…)
Ancak savaşa giderken kılıç kalkan elinizde ise savunmada daha rahat oluyorsunuz.Siz talep ediyor ve çabalıyorsanız, nasibiniz de ardından geliyor.

Şems-i Tebrizi derki; “Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının, üstünden iyi olmayacağını?”

Hoşçakalın

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *
You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>